Edgar Allan Poe'nun hayatının son dönemini kurgusal bir polisiye hikaye içinde aktaran Raven için, çevirmenlik hayatımın en zorlu filmlerinden biri olduğunu söyleyebilirim.
En önemli sebep olarak, Poe gibi modern Amerikan edebiyatının kurucularından sayılan bir devin filminde karşıma çıkan bilinmeyen kelimeler katsayısını göstereceğim. Durumu şöyle özetlemeye çalışayım:
Televizyon için yapılmış bir film ya da diziyi herkesin seyredebileceği varsayılır. O yüzden de çok ağır bir dil kullanılmaz. Hatta, bu tip filmlerde dön dolaş hep aynı şeylerin konuşulduğu bile söylenebilir. Bunların kelime hazinesi katsayısına 1 diyelim.
Sinema için yapılan filmler, hedef aldığı kitleye bağlı olarak değişik katsayılarda olabilir. Bazıları 1 seviyesinde, çok basit filmlerdir; ama yine de, bunların 1 - 5 arasında değiştiğini söyleyebiliriz. Bazıları kolay, bazıları can sıkıcı derecede zordur.
Ve bir de bazen Raven gibi, kelime hazinesi bakımından diğer filmlerden birkaç gömlek daha yukarıda filmler çıkar. Bunların katsayısı için 10 diyebiliriz. Çevirmeni fena derecede zorlar, sürekli sözlük karıştırmasına sebep olur.
Şunu hemen belirteyim, bu filmle ilgili tek sıkıntı sürekli sözlük karıştırmak olsaydı, hiç lafını bile etmeden seve seve katlanırdım. Oysa bunun çok ötesinde sorunlar vardı:
Bize gönderilen metinde sadece konuşmalar yer almıyor. O konuşmaların filmde ne zaman görüneceğini ve görüntüden ne zaman çıkacağını belirten birtakım sayılar da oluyor. Biz bu metne kısaca spotting list diyoruz.
Spotting listlerin belirli bir standardı olmuyor. Bu listeyi hazırlayan şirketin iyi bir spotting listten ne anladığına bağlı olarak, ya da ne kadar uğraşmak istediğine bağlı olarak farklı farklı biçimlerde gelebiliyor. Bu biçimlerden bazıları çok pratik olduğu için işimizi fazlasıyla kolaylaştırırken, bazılarının da faydadan çok zararı oluyor.
Raven, maalesef faydadan çok zararı olanlar kategorisindeydi.
Yetmezmiş gibi, verilen spotting değerleri filmle örtüşmüyordu. Bazen karşımıza çıkan, çıktığı zaman da bizi çok oyalayan sorunlardan biri de budur. Spotting listte öngörülen altyazılarla film birbirini tutmadığı için, bir de altyazı senkronizasyonu için zaman harcamak zorunda kalıyorsunuz.
Yanlış anlaşılma olmaması için belirtmem gereken bir husus var: Bunların hepsi işimin bir parçası. Bir firma bizden bir filmin altyazısını yapmamızı istediğinde, filmin yanında gelen spotting listin filmle uyumlu olup olmadığına aldırmaz. Bizim işimiz o altyazıyı o filme oturtmaktır. Spotting list iyi çıkarsa ne ala, çıkmazsa, biz yapmak zorundayız. Ama birileri zaten bu senkronizasyonu yapmışken, ya da yaptığını iddia ediyorken, daha da önemlisi, siz buna güvenerek bir çalışma programı yapma durumdayken, bu kadar çok arızanın çıkması insanı fena halde yoruyor, hatta resmen hırpalıyor diyebilirim.
Dediğim gibi, çevirmenlik hayatım boyunca, gerek filmin kendisi dolayısıyla, gerekse doğrudan filmle ilgili olmayan bazı teknik sebepler dolayısıyla, beni en fazla zorlayan filmlerden biri bu oldu. Dolayısıyla, bittiği zaman mesleki gurur haneme ayrı güzellikte bir çentik olarak eklendi.
En önemli sebep olarak, Poe gibi modern Amerikan edebiyatının kurucularından sayılan bir devin filminde karşıma çıkan bilinmeyen kelimeler katsayısını göstereceğim. Durumu şöyle özetlemeye çalışayım:
Televizyon için yapılmış bir film ya da diziyi herkesin seyredebileceği varsayılır. O yüzden de çok ağır bir dil kullanılmaz. Hatta, bu tip filmlerde dön dolaş hep aynı şeylerin konuşulduğu bile söylenebilir. Bunların kelime hazinesi katsayısına 1 diyelim.
Sinema için yapılan filmler, hedef aldığı kitleye bağlı olarak değişik katsayılarda olabilir. Bazıları 1 seviyesinde, çok basit filmlerdir; ama yine de, bunların 1 - 5 arasında değiştiğini söyleyebiliriz. Bazıları kolay, bazıları can sıkıcı derecede zordur.
Ve bir de bazen Raven gibi, kelime hazinesi bakımından diğer filmlerden birkaç gömlek daha yukarıda filmler çıkar. Bunların katsayısı için 10 diyebiliriz. Çevirmeni fena derecede zorlar, sürekli sözlük karıştırmasına sebep olur.
Şunu hemen belirteyim, bu filmle ilgili tek sıkıntı sürekli sözlük karıştırmak olsaydı, hiç lafını bile etmeden seve seve katlanırdım. Oysa bunun çok ötesinde sorunlar vardı:
Spotting List Dedikleri Şu Sıkıntılı Metin
Daha önce de yazmıştım aslında, 35 mm. filmlerin çevirisini önce bize gelen bir metinden yapıyoruz. Film bize genellikle sonradan geliyor. Aslında bu benim önerdiğim bir çeviri yöntemi değil. Filmi seyrederek çevirisini yapmayı çok daha sağlıklı buluyorum; ama bu, sinema filmleri için çok da pratik bir yöntem olmuyor maalesef.Bize gönderilen metinde sadece konuşmalar yer almıyor. O konuşmaların filmde ne zaman görüneceğini ve görüntüden ne zaman çıkacağını belirten birtakım sayılar da oluyor. Biz bu metne kısaca spotting list diyoruz.
Spotting listlerin belirli bir standardı olmuyor. Bu listeyi hazırlayan şirketin iyi bir spotting listten ne anladığına bağlı olarak, ya da ne kadar uğraşmak istediğine bağlı olarak farklı farklı biçimlerde gelebiliyor. Bu biçimlerden bazıları çok pratik olduğu için işimizi fazlasıyla kolaylaştırırken, bazılarının da faydadan çok zararı oluyor.
Raven, maalesef faydadan çok zararı olanlar kategorisindeydi.
Format kötüydü. Bu formatı kullanışlı bir biçime sokmak fazladan bir uğraş gerektiriyordu. Filmde kullanılan kelime hazinesinin normalde olmasını bekleyeceğiniz kelime hazinesinden çok daha ağır olması yetmezmiş gibi, cümleler alakasız yerlerden noktayla bölünmüştü. Böyle olunca, normalde birbirini takip etmesi gereken iki hatta üç altyazı, sanki her biri bağımsız birer cümleymiş gibi duruyordu. Siz o yarım yamalak cümlelerden güç bela bir anlam çıkartıp bir şeyler yazdıktan çok sonra, nihayet filmi seyretitğinizde çevirinin olması gerekenle alakası bile olmadığını fark ediyor, saç baş yoluyorsunuz tabii. Hadi sil baştan, aynı şeyi bir daha çevirmek zorunda kalıyorsunuz çünkü.
Yetmezmiş gibi, verilen spotting değerleri filmle örtüşmüyordu. Bazen karşımıza çıkan, çıktığı zaman da bizi çok oyalayan sorunlardan biri de budur. Spotting listte öngörülen altyazılarla film birbirini tutmadığı için, bir de altyazı senkronizasyonu için zaman harcamak zorunda kalıyorsunuz.
Yanlış anlaşılma olmaması için belirtmem gereken bir husus var: Bunların hepsi işimin bir parçası. Bir firma bizden bir filmin altyazısını yapmamızı istediğinde, filmin yanında gelen spotting listin filmle uyumlu olup olmadığına aldırmaz. Bizim işimiz o altyazıyı o filme oturtmaktır. Spotting list iyi çıkarsa ne ala, çıkmazsa, biz yapmak zorundayız. Ama birileri zaten bu senkronizasyonu yapmışken, ya da yaptığını iddia ediyorken, daha da önemlisi, siz buna güvenerek bir çalışma programı yapma durumdayken, bu kadar çok arızanın çıkması insanı fena halde yoruyor, hatta resmen hırpalıyor diyebilirim.
Dediğim gibi, çevirmenlik hayatım boyunca, gerek filmin kendisi dolayısıyla, gerekse doğrudan filmle ilgili olmayan bazı teknik sebepler dolayısıyla, beni en fazla zorlayan filmlerden biri bu oldu. Dolayısıyla, bittiği zaman mesleki gurur haneme ayrı güzellikte bir çentik olarak eklendi.


Yorumlar
Yorum Gönder