Seeking A Friend For The End Of The World

Seeking a Friend for the End of the World filmi bana çevirmem için ilk gönderildiğinde, adına bakıp "Bu ne şimdi ya?" demiştim. Filmin Türkiye'de vizyona giren adı "İlk ve Son Aşkım" da pek umut vaat eder gibi değildi.

Sonra, Steve Carrell'in oynadığını fark ettim. "Tamam o zaman. Bu filmde iş vardır." dedim. Gerçekten de, Steve Carrell'ın oynadığı filmlerin belli bir kaliteyi tutturacağına güvenmişimdir hep. Bu film de farklı çıkmadı. Dünyanın sonunun geldiğinin anlaşılınca insanoğlunun iyi kötü kurmayı başardığı sosyal ilişkiler ağının, normların, toplumsal kuralların nasıl büyük bir hızla çöktüğünü komik bir şekilde anlatırken hiç kaybolmayan o karanlık havasıyla ve özellikle, filmi seyretmemiş olanlar için açıklamak istemediğim ama Hollywood filmlerinde görmeye pek alışık olmadığımız finaliyle, en sevdiğim filmler arasında yer aldı.

Oyuncu olmak için okulu bırakan, tipik bir oyuncu olmamak için de Londra Müzik ve Drama Sanatları Okulu'na gitmeyi reddeden filmin kadın başrol oyuncusu Keira Knightley'ın hangi oyunculuğunun sıra dışı olduğundan pek emin olamasam da, en azından bu filme yakıştığını söyleyebilirim.

Örneğin, filmin karanlık havasına uygun olarak, hayattan bezmişliğinin tamamen farkında olan Dodge karakterinin şu lafını ise, ayrıca not alacak kadar çok sevdim:

You dare to dream, Penny.                   Önce hayal kurmaya 
I don't know, you umm...                     cüret ediyorsun, Penny. Nasıl diyeyim?

I guess you start with                           Önce bütün çocukluk
all your childhood fantasies...                hayallerinle başlıyorsun.

...with being a fireman                         
or an athlete or whatever.                   İtfaiyeci, sporcu, neyse artık.   

And then eventually                            
reality hits.                                         Eninde sonunda gerçekler vuruyor

And you realize that really all               En sonunda tek istediğinin
you want is to have...                           üzerinde adının yazdığı...

...a desk somewhere                            
with your name on it.                         ...bir masa olduğunu fark ediyorsun. 


Burada düz metin olarak okuyunca aynı vurucu etkiyi yakalamasına tabii ki imkan yok ama filmin dinamikleri içinde çok etkileyici bir laftı bence.

Sonuç itibariyle, adını ilk gördüğümde pek hoş bir izlenim edinmemiş olsam da, çevirmekten epey keyif aldım.

Tabii filmin her zaman eğlenceli ya da dikkat çeken diyaloglarla dolu olduğunu söylemiyorum. Saç baş yolmama sebep olan, ne dediği anlaşılmayan ya da ne dediği anlaşılsa bile çevirmesi yine de ayrı bir uğraş gerektiren çok uzun konuşmalar olmadı değil. Ancak her şeyden öte, bu filmin en kötü yanı, filmle birlikte gelen, bizim spotting list dediğimiz, altyazıların giriş çıkış zamanlarının yazdığı güya yardımcı belgeydi. 

Şu an için adını zikretmek istemediğim, ama gönderdikleri her spotting listin istisnasız olarak hatalı çıktığı şirketten gelince, filmi çevirmek için uğraştığım süre kadar da altyazıları oturmak için uğraşmak zorunda kaldım. Hiç spotting list olmasa ve altyazıyı sıfırdan hazırlasam neyse de, önceden hazırlanmış ve güya bize faydası olacak bir spotting list olup da neredeyse bütün diyalogların giriş çıkış zamanları yanlış belirtilince ayrı bir dert oluyor haliyle. 

Tüm bunlara bir de, filmi çevirdiğim sırada oğlumun ishal olmasını, geceleri bir yandan çeviriyi yetiştirmeye çalışırken bir yandan da istisnasız olarak her yarım saatte bir onu kontrol ettiğimizi; Kayra'nın o sırada daha altı aylık bile olmadığını ve bunun onun ilk ciddi rahatsızlığı olmasını da ekleyin. Evet, bu film güzeldi ama çevirisi sırasında biraz yoruldum.


Yorumlar