Bu blogda sık sık, çevirisini yapacağım filmin geç geldiğinden ya da spotting list dediğimiz altyazı dosyasının özensiz hazırlanmış olduğundan şikayet ediyorum; ama tabii filmlerin bana yeteri kadar zaman kalacak şekilde geldiği de oluyor. Ancak maalesef, bir filmin bana erken gelmiş olması tek başına yeterli değil. Diğer filmler geç geldiğinde ve bu yüzden beni sıkıştırdığında, onların sebep olduğu düzensizlik vaktinde gelen filmlerin de çeviri planını bozuyor.
Geç gelen diğer filmlerin yarattığı sıkışıklık yüzünden, Arbitrage filminin altyazı metni bana yeterince erken gelmiş olmasına rağmen vizyona girmesine kısa süre kala çevirisine başlayabildim.
Eskiden, olması gerekenden çok daha geç gelen filmler için en büyük kozum hafta sonlarıydı. Eve kapanır, harıl harıl çeviriyi yapar ve filmi hafta başında hazır ederdim. Eşim de sağ olsun, bu duruma pek ses etmemeye gayret ederdi. Tabii evde bebek olunca bu sistem işlemez oldu. Hafta sonlarının, daha doğrusu evde geçirdiğim sürenin önemli bir bölümünü ailemizin yeni ferdiyle ilgilenerek geçirdiğim için, dünyadan soyutlanmış çevirmen modelinden ister istemez uzaklaştım.
Hal böyle olunca, kısıtlı vaktimi en etkin şekilde kullanmak için çeşitli konsantrasyon yöntemlerine başvurmaya başladım. Bunlardan biri de, işe başlamadan önce, kendimi önceden karar verdiğim belirli bir süre boyunca başka hiçbir şeye bakmadan, sadece elimdeki çeviriyle ilgileneceğime ikna etmek oldu. Örneğin http://www.youtube.com/watch?v=VdyLpAJJ-fk adresinden ulaşabileceğiniz 43 dakikalık müziği açarak, şarkılar sona erene kadar başka hiçbir şeye, özellikle de korkunç bir vakit harcama makinesine dönüşebilen sosyal medyaya bakmadan, sadece filmle ilgilendim. İşe yarayan bir yöntem olduğunu söyleyebilirim.
Çevireceğim filmin metninin önceden gelmesinin belki de tek iyi yanı, çeviriyi yaparken bir yandan da filmi seyretmek zorunda kalmamamdır diyebilirim. Böylece, bir yandan çeviri yaparken bir yandan da müzik dinleme imkanı bulabildim. Ancak, film çevirisi olarak tanımlanmış bir işi, filmi seyretmeden yapmaya kalkmanın bütün avantajının burada bittiğini de söyleyebilirim. Görüntüyü görmeden ve daha da önemlisi karakterler konuşurken yaptıkları vurguları duymadan yapılan çevirinin hatalarla dolu olması tabii ki kaçınılmaz oluyor. Sonradan, film geldiğinde elbette kontrol ediyoruz ama bu kontrol sırasında gözden kaçan yerler olabiliyor. Bu filmde de illa ki öyle hatalar olmuştur, ama neyse ki kimse eposta gönderip "Ne kadar da saçma bir hataydı öyle. O saçma hataya gülmekten filmin devamını seyredemedim." falan demedi.
Arbitrage filminin Boxoffice sayfası için buraya tıklayabilirsiniz.
Bana, "Ne kadar da saçma bir hataydı öyle. O saçma hataya gülmekten filmin devamını seyredemedim." diye eposta gönderilmesine sebep olan filmle ilgili yazıyı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Geç gelen diğer filmlerin yarattığı sıkışıklık yüzünden, Arbitrage filminin altyazı metni bana yeterince erken gelmiş olmasına rağmen vizyona girmesine kısa süre kala çevirisine başlayabildim.
Eskiden, olması gerekenden çok daha geç gelen filmler için en büyük kozum hafta sonlarıydı. Eve kapanır, harıl harıl çeviriyi yapar ve filmi hafta başında hazır ederdim. Eşim de sağ olsun, bu duruma pek ses etmemeye gayret ederdi. Tabii evde bebek olunca bu sistem işlemez oldu. Hafta sonlarının, daha doğrusu evde geçirdiğim sürenin önemli bir bölümünü ailemizin yeni ferdiyle ilgilenerek geçirdiğim için, dünyadan soyutlanmış çevirmen modelinden ister istemez uzaklaştım.
Hal böyle olunca, kısıtlı vaktimi en etkin şekilde kullanmak için çeşitli konsantrasyon yöntemlerine başvurmaya başladım. Bunlardan biri de, işe başlamadan önce, kendimi önceden karar verdiğim belirli bir süre boyunca başka hiçbir şeye bakmadan, sadece elimdeki çeviriyle ilgileneceğime ikna etmek oldu. Örneğin http://www.youtube.com/watch?v=VdyLpAJJ-fk adresinden ulaşabileceğiniz 43 dakikalık müziği açarak, şarkılar sona erene kadar başka hiçbir şeye, özellikle de korkunç bir vakit harcama makinesine dönüşebilen sosyal medyaya bakmadan, sadece filmle ilgilendim. İşe yarayan bir yöntem olduğunu söyleyebilirim.
Çevireceğim filmin metninin önceden gelmesinin belki de tek iyi yanı, çeviriyi yaparken bir yandan da filmi seyretmek zorunda kalmamamdır diyebilirim. Böylece, bir yandan çeviri yaparken bir yandan da müzik dinleme imkanı bulabildim. Ancak, film çevirisi olarak tanımlanmış bir işi, filmi seyretmeden yapmaya kalkmanın bütün avantajının burada bittiğini de söyleyebilirim. Görüntüyü görmeden ve daha da önemlisi karakterler konuşurken yaptıkları vurguları duymadan yapılan çevirinin hatalarla dolu olması tabii ki kaçınılmaz oluyor. Sonradan, film geldiğinde elbette kontrol ediyoruz ama bu kontrol sırasında gözden kaçan yerler olabiliyor. Bu filmde de illa ki öyle hatalar olmuştur, ama neyse ki kimse eposta gönderip "Ne kadar da saçma bir hataydı öyle. O saçma hataya gülmekten filmin devamını seyredemedim." falan demedi.
Arbitrage filminin Boxoffice sayfası için buraya tıklayabilirsiniz.
Bana, "Ne kadar da saçma bir hataydı öyle. O saçma hataya gülmekten filmin devamını seyredemedim." diye eposta gönderilmesine sebep olan filmle ilgili yazıyı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
.jpg)
Yorumlar
Yorum Gönder