XOCA

Gerçeklerin değil, onların nasıl sunulduğunun önemli olduğu bir dünyada, Ermenilerin 26 Şubat 1992'de Azerbaycan'da, Hocalı'da gerçekleştirdiği akıl almaz vahşeti konu alan bu filmi, olanlar hakkında dünyada belli bir bilinç uyandırması açısından çok önemli görüyorum.

Bu perspektiften bakınca da, BoxOffice Türkiye sitesinde yazan toplam 143 seyircinin gerçek durumu yansıtmadığına, filmi aslında çok daha kişinin seyrettiğine ama bunun bir şekilde istatistiklere girmediğine inanmak istiyorum. Filmin, bir sinema filmi olarak aslında çok güzel olmadığını, ya da çok daha iyi çekilebileceğini ben de kabul ediyorum; ama mevcut olanı desteklemezsek daha iyilerinin yapılması için nasıl cesaret vereceğiz?

Öte yandan, bu filmin perde arkasında da çok ilginç bir hikaye var. Çeviri için geç gelen filmler her zaman olmuştur. Bu blogta yazdığım filmlerin yarısından fazlası çeviri için son dakikada geldi hep; ama bu film "son dakika" tabirinin hakkını tam layıkıyla veren ilk film oldu.

Film bana, gala gösteriminden beş saat önce geldi. Tam işimi gücümü ayarlayıp şirketten çıkacağım sırada, asıl çevirmen arkadaşın mevzuyu yanlış anlayarak Azerice konuşmalara İngilizce altyazı hazırladığı, ama asıl istenenin Türkçe altyazı olduğu ortaya çıktı.

Beş saat içinde hem filmi çevirmek, ya da daha doğrusu güncel Türkçe diyaloglarını yazmak, altyazıya hazırlamak ve bir de üstüne altyazıyı basmak imkansız olmasına rağmen, ekiple bilrikte gelen Azeri bir arkadaşla birlikte oturup filmi çevirdik.

Özellikle 35 mm filmler için şu noktayı vurgulamam gerekir: 35 mm. filmlere altyazı basılması bu iş için özel tasarlanmış cihazlar ve bu cihazlarla uyumlu bilgisayar programı gerektirdiği için, Türkçe diyalogları filmi seyrederek yazmak mümkün değildi. Elimizde de bize yardımcı olabilecek sadece İngilizce metin olduğu için, aslı Azerice olan filmin Türkçe altyazılarını, hem de olabilecek en kısa sürede İngilizce metin üzerinden çevirerek hazırlamaya çalıştık. 

Durum faciaydı tabii. İki gün sonra oturup filmin bütün diyaloglarını yeni baştan yazmak zorunda kaldım.

Tüm bu süreç içinde, mevzuya iki gün sonra dahil olan, o günkü acil durumu bilmeyen ya da bilmezden gelen, adını hatırlayamasam da ukalalığını hiç unutmayacağım Azeri yapımcı dostun da, ikide bir "Bu çeviri olmamış. Google Translate gibi olmuş." demesini ayrıca anıyorum. Azerice diyaloglara İngilizce çeviri üzeirnden Türkçe altyazı atmanın saçmalığı elbette ki ortada. Pek çok yerde anlam kayması olması da kaçınılmaz. Ama bunu GT gibi başı sonunu tutmayan çevirilerle kıyaslaman biraz ayıp oldu dostum. Kaldı ki, film oynatılmasına beş saat kala, kendisine böyle bir filmin geleceğini bile bilmeden işini gücünü ona göre ayarlamış bir çevirmene gelmek zorunda kalmadan çok önce duruma müdahale etmiş olman gerekirdi.

Bu arada benim korkunç derecede aksayan kendi işlerim de cabası.

Ama neyse, mevzudan sonra, yapımcı firmanın genel müdürü olduğunu tahmin ettiğim ama adını hatırlayamadığım hanımefendi sözünü tutarak bana Azerbaycan'dan çay gönderdi, ki şunu söyleyeyim, gerçekten bizim burada içtiğimiz çaylardan çok daha lezzetliydi


Yorumlar