perks of being a wallflower

Bir filmin sadece bir kopyasına da alt yazı basılsa, yüz kopyasına da alt yazı basılsa, benim şirkette o alt yazıları hazırlamak için yapmam gerekenler sabitti. İşte o yüzden, dijital sinemanın sektöre büyük bir hızla yayılmasının ardından 35 mm. filmlerin artık sonunun geldiğinin ve buna bağlı olarak şirketin artık uzatmaları oynadığının iyice belli olmasına rağmen, benim işlerimin yoğunluğu bir türlü bitmiyordu.

Filmin çevirisi, çevirinin kontrolü, alt yazıların filmle eşleştirilmesi, alt yazıların basıldıktan sonra kontrol edilmesi, bunların hepsi de uzun zaman alan işlerdi. Ancak, dağıtımcılar bir filmin dağıtım planını yaparken en son dert ettikleri şey o filmin alt yazı baskı süreci olduğundan, neredeyse her seferinde işleri ucu ucuna yetiştirir olmuştuk. 

Ama tabii çekirge bir sıçrar, iki sıçrar. Pazartesi günü telefon edip "O filmi biz bu Cuma gösterime sokacağız. O yüzden Çarşamba günü Kültür Bakanlığına gidecek olan izleme kopyasının hazır olması lazım." derseniz, o çekirge yakalanır. Ne film yetişir, ne de o filmi umutsuzca yetiştireyim diye uğraşırken ertelemek zorunda kaldığınız diğer işler yetişir. 

Yetişmesine imkan olmadığı anlaşılınca hem çevirinin yarısını hem de çeviri kontrol işlemini şirketteki diğer arkadaşıma vermek zorunda kaldığım bir film oldu Perks of Being a Wallflower / Saksı Olmanın Faydaları.  İki ayrı kişinin elinden çıkan çeviri düzgün oldu mu, terimler ve üsluplar birbirini tuttu mu hiçbir fikrim yok. Onu, BoxOffice sitesinin verdiği sayılara bakacak olursak, filmi seyreden 1640 kişiye sormak lazım 

Gezi Olayları


Filmin benim için bir diğer önemli özelliği, çevirisinin tam da 2013 Gezi Olaylarına denk gelmesiydi. Gece bir yandan çeviri yaparken bir yandan da sosyal medyadan olan bitenleri takip etmeye çalıştım. 

Türkiye'deki siyaset yapma biçimini çok keskin bir şekilde etkilediği için, bence Gezi Olayları yakın tarihimizin en önemli olaylarından biridir.

İktidara geldikleri ilk günden itibaren her türlü muhalif sesi kendilerine yöneltilmiş bir komplo olarak yorumlayan siyasi erk, bu olayla birlikte, yalandan bile olsa söyleyegeldikleri "Biz herkesin iktidarıyız. Herkesi kucaklıyoruz." laflarını tamamen bırakıp bu kutuplaşma üzerinden siyaset yapmaya başladı. Oysa, örneğin bu olaylardan 5 - 6 yıl önce son derece barışçıl bir şekilde gerçekleştirilen  Cumhuriyet Yürüyüşleri'ni doğru okuyabilselerdi, o yürüyüşlerde ön plana çıkan isimleri birkaç yıl sonra "Bunlar bize darbe yapacaklardı." mazeretiyle hapse atmak yerine, yürüyüşe katılan insanların neden huzursuz olduğunu anlamaya çalışarak iddia ettikleri gibi herkesi kucaklayan bir iktidar olabilselerdi, belki de Gezi Direnişi hiç olmayacaktı. 


Yorumlar