the call


The Call / Acil Arama, alt yazı çevirisini yaptığım sırada Gezi Olaylarının devam ediyor olmasının dışında bende hiçbir iz bırakmayan, hatta, not almamış olsam belki çevirdiğimi bile unutacağım bir film oldu.

11 Haziran 2013 gününde, SDP üyesi olduğu iddia edilen bir grup militan molotoflu bir eylem düzenlemişti. Hem eylemcilerin tavırlarını, hem de polisin tepkisini sadece üç - beş saniye seyretmek bile, orada resmen bir çocuk müsameresi oynandığını anlamaya yetiyordu. Hepimizin hayatını doğrudan etkileyen bir sosyal patlamada böylesine bir tiyatro oynanırken, insanların aklında bu tiyatronun değil de The Call filminin kalmasını beklememek gerekir herhalde.  

Ancak şaka bir yana, gerçekten de hiç iz bırakmayan, sadece seyredip unutulacak bir filmdi bu. Benim gördüğüm kadarıyla, seyirciler dünyanın parasını verip sinemaya gittiğinde, paralarının karşılığını daha çok aldıklarını düşündüklerini bol efektli filmleri tercih ediyorlar. Sinema için değil, televizyon ya da hâlâ para verip alan varsa DVD piyasası için daha uygun bir film olduğunu düşünüyorum bunun. Nitekim, Box Office sitesindeki resmi verilere göre filmi sinemada sadece 3379 kişi seyretmiş. Oysa, burada ismini zikretmeyeceğim malum sitelerden birine baktığınızda, filmin korsan alt yazısının 15 bin kere indirildiğini görüyorsunuz. Bu da bence, filmin dijital olup olmamasından bağımsız olarak, dağıtımcıların sinemaya seyirci çekmek için başka stratejiler üretmesi gerektiğini ortaya koyuyor.


Yorumlar