PRISONERS

Stephen King'in aynı adlı romanından uyarlanan ünlü Hayvan Mezarlığı filmini sinemada seyrettiğim günü hatırlıyorum. Henüz orta okulda, bilemedin lisenin ilk yılındaydım. Bugün, olması gerektiği gibi yine opera binası olarak hizmet veren Süreyya Sineması'nın önünde upuzun bir kuyruk vardı. Ben biraz geç kalınca, filme birlikte gitmek için anlaştığımız sınıf arkadaşlarımın çok gerisinde sıraya girmiş, onlardan bir seans sonrasında filmi tek başıma seyretmiştim.

Çıktığım zaman "Bu muymuş yani? Hiç de korkmadım." diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Ben seyrettikten kısa süre sonra da teyzemler aynı filme gitti. Akşam, o sırada oğlumun şimdiki yaşlarında olan kuzenime ben baktım. Teyzemler filmden geldiğinde, filmi nasıl bulduklarını sorduğumda, eniştem bana "Sinir bozucu." demişti. Bugün ben de, küçücük oğlunun ölümünü kabullemeyen bir babanın çocuğunu diriltmek için yaptıklarıyla ilgili bir film seyretsem, herhalde ben de aynı tepkiyi veririm.

Filmlere bakış açımız, aktardıkları mesajın neresinde olduğumuza bağlı olarak değişiyor elbette. Ve de tabii zaman içinde biz de değiştiğimiz için, aynı filme hayatımızın farklı dönemlerinde farklı tepkiler vermemiz kadar doğal bir şey olamaz.



Prisoners filmi için de aynı şeyi söyleyebilirim. Alt yazı için çevirisini hayatımın daha önceki bir evresinde yapmış olsam, muhtemelen gereğinden fazla uzatılmış, bana verseler en az bir saatini kesip çok daha fazla dinamizm katabileceğim orta karar bir film olduğunu düşünürdüm. Filmin çevirisini yaptığım sırada bir yaşında evlat sahibi olunca, bakış açım da değişti. Ben de benzer durumdaki pek çok seyirci gibi kendimi filme verip, insanın sevdiklerini korumak için ne kadar ileri gidebileceğini merak ettim. Adamın ailesinden kalma kullanılmayan bir binası olduğunu polisin neden fark edemediğini sorsam bile fazla üstelemeden işimi yapmaya devam ettim.

Çeviriyi yaptığım sırada haberlerde Nelson Mandela'nın öldüğü haberi veriliyordu. Bizim şirkette ise, uzun zamandır beklenen haber nihayet gelmiş, bir Aralık günü işe girdiğim şirketin tasfiye kararının verildiği, aradan 6 yıl geçtikten sonra, başka bir Aralık gününde duyurulmuştu. Benim sadece ucuna yetişebildiğim o güzel günlerden geriye sadece bir hayalet kalmış olduğu için, şirkette kalan son üç - beş kişi de bu haberi ağırbaşlılıkla karşılamışştı. Hatta, tazminat alıp borçlarını kapatacağı için sevinenler çoğunluktaydı. Olan, tüm uyarılarımza rağmen bizi dinlemeyip şirketten birkaç ay önce ayrılarak tazminat hakkını yakan arkadaşa oldu.

Hayvan Mezarlığı filmini bile hiç duymamış yeni nesil kardeşlerim IMDB sitesinden bakabilir.

Yorumlar