Yemekteyiz

Yemekteyiz programının ilk bölümünü hatırlıyorum. Sinemaj'da işe başladığım sıradaki müdürüm programın ilk hafta yarışmacılarından biriydi. Tabii programı düzenli olarak takip etme imkanım yoktu ama televizyonda tanıdık bir sima görmek ilginç olmuştu.

Programın, yurt dışına satılması amaçlı olarak bir bölümüne yaptırılan İngilizce alt yazısını hazırlamak bana düştü. Aslında, Türkçeden İngilizceye çeviri işine pek girmemeye çalıştığımı daha önce de söylemiştim. Ancak, bazen bana çeviriyi yollayanlara, bazen de böyle bir işten gelecek paraya hayır diyecek durumda olmadığım için, arada sırada benim için ters yönde olan bu çeviri işlerini kabul ettiğim oluyordu.

Bir açıdan bakacak olursak, normalde yapacağım bir çeviriden birkaç kat daha fazla almak elbette cazipti; ama öte yandan "eat soup" dersek mi daha doğru olur yoksa "drink soup" dersek mi daha doğru olur gibi, anadili İngilizce olan bir çevirmenin zerre düşünmeyeceği basit sorular için bile internette araştırma yapmak durumunda kaldığım düşünülürse, asıl kaçınılmaz sorunun "Bu işe harcadığım zamana değiyor mu?" sorusunu olduğu ortaya çıkıyordu, ki bunun cevabını da "hayır, değmiyor" olarak çoktan vermiştim.  Ama işte, bana bu işi gönderenlere hayır diyemedim.

Bu blogu takip edecek olursanız, arada sırada dile getirdiğim aşırı kilo sorununu yoluna koymaya başladığımı okuyacaksınız. Ancak, uykumu yeteri kadar alamama sorunuma henüz çözüm bulamadım. Yemekteyiz programına İngilizce çeviri ve alt yazı yaparken de bulamamıştım. Keşke uyuduğumuz uykuları biriktirebilseydik de zamanı gelince depodan çıkartıp çıkartıp kullanabilseydik diyeceğim ama öyle bir şey gerçek olsaydı benim çok fena uyku borcum çıkacağından korkuyorum.


Yorumlar