Serbest çalışan bir çevirmenin, bir dizinin bütün bölümlerini almasının onun açısından hatırı sayılır bir faydası vardır. En azından bir süre, elindeki iş bitince hangi işi yapacağını düşünmek zorunda kalmayacak, belirli bir geliri garantilemiş olacak demektir.
Ancak, bir tek yerle çalışıp da orada meydana gelecek ilk aksaklıkta tepetaklak olmak istemeyen serbest çevirmenler için, bu dizi film olayı bir süre sonra avantajdan dezavantaja dönüşmeye başlar. Zira, siz tam gaz elinizdeki diziye odaklanmışken çalıştığınız diğer yerlerden de iş gelmeye başlayacaktır. Bu işlerin yüzde doksanının çok acil olacağından da emin olabilirsiniz. Böylece sarkmalar başlayacak, sarkmaları takiben, çeviri için planladığınız takvim yalan olacaktır.
Eski bir diziyi çevrimiçi içerik arşivine katmaya karar veren bir grup için çevirdiğim Drop Dead Diva dizisinde aynen böyle oldu. Bir hevesle işe başladım ama bir süre sonra, reddedemeyeceğim başka yerlerden de iş gelmeye başlamasıyla birlikte elimdeki bütün bölümleri bitirmem fazlasıyla uzun sürdü. Hatta bazı bölünleri başka arkadaşlarıma paslamak durumunda kaldım. Diziye 2014 Temmuz'un sonlarında başladım. Bittiğinde, Eylül'ün ortasına gelmiştik.
Tabii öte yandan, işi veren grubun aradan geçen bu kadar uzun sürede "Nerede kaldı bizim işler?" diye zorlamamasından bir sıkıntı çıkacağını hissetmiş ve biraz da o yüzden özellikle sonlara doğru isteksizce yapmaya başlamıştım çeviriyi. Nitekim sonradan, işi bana ilk paslayan arkadaşımdan, içeriğin sahibi grubun daha düşük fiyata başkalarıyla anlaştığını öğrendim. Yaptığımız kadarının parasını almaksa, işleri teslim etmememizden çok daha uzun sürdü. Ona da mesleğin cilvesi diyelim.
Çevirinin bende olduğu o 1,5 - 2 aylık süreçte birtakım enteresan sağlık sorunları da yaşadım. Örneğin bir sabah, uyku sersemi yatak odasının kapısını açarken kapıyı ayağıma çarptım. Önce umursamadım ama ağrı birkaç gün geçmeyince doktora gittim. Ayak parmağımın kırıldığını öğrendim. Sonraki 15 -20 günü ayağımda kocaman bir alçıyla geçirdim.
Hemen ardından da, o sırada bir salgın olan el - ayak - ağız hastalığına yakalandım. Ellerimde çıkan siğiller canımı o kadar acıtıyordu ki, bırakın klavyede yazı yazmayı, elimi suyun altına sokup yıkamak bile canımı yakıyordu. Hastalık genelde çocukları vururken, artık o yorgunlukla vücut direncim nasıl yere yapışmışsa, ben de kapmışım hastalığı. Neyse ki evde başka hiç kimseye, özellikle de o sırada iki yaşındaki oğluma bulaştırmadan atlatabildim.
Ancak, bir tek yerle çalışıp da orada meydana gelecek ilk aksaklıkta tepetaklak olmak istemeyen serbest çevirmenler için, bu dizi film olayı bir süre sonra avantajdan dezavantaja dönüşmeye başlar. Zira, siz tam gaz elinizdeki diziye odaklanmışken çalıştığınız diğer yerlerden de iş gelmeye başlayacaktır. Bu işlerin yüzde doksanının çok acil olacağından da emin olabilirsiniz. Böylece sarkmalar başlayacak, sarkmaları takiben, çeviri için planladığınız takvim yalan olacaktır.
Eski bir diziyi çevrimiçi içerik arşivine katmaya karar veren bir grup için çevirdiğim Drop Dead Diva dizisinde aynen böyle oldu. Bir hevesle işe başladım ama bir süre sonra, reddedemeyeceğim başka yerlerden de iş gelmeye başlamasıyla birlikte elimdeki bütün bölümleri bitirmem fazlasıyla uzun sürdü. Hatta bazı bölünleri başka arkadaşlarıma paslamak durumunda kaldım. Diziye 2014 Temmuz'un sonlarında başladım. Bittiğinde, Eylül'ün ortasına gelmiştik.Tabii öte yandan, işi veren grubun aradan geçen bu kadar uzun sürede "Nerede kaldı bizim işler?" diye zorlamamasından bir sıkıntı çıkacağını hissetmiş ve biraz da o yüzden özellikle sonlara doğru isteksizce yapmaya başlamıştım çeviriyi. Nitekim sonradan, işi bana ilk paslayan arkadaşımdan, içeriğin sahibi grubun daha düşük fiyata başkalarıyla anlaştığını öğrendim. Yaptığımız kadarının parasını almaksa, işleri teslim etmememizden çok daha uzun sürdü. Ona da mesleğin cilvesi diyelim.
Çevirinin bende olduğu o 1,5 - 2 aylık süreçte birtakım enteresan sağlık sorunları da yaşadım. Örneğin bir sabah, uyku sersemi yatak odasının kapısını açarken kapıyı ayağıma çarptım. Önce umursamadım ama ağrı birkaç gün geçmeyince doktora gittim. Ayak parmağımın kırıldığını öğrendim. Sonraki 15 -20 günü ayağımda kocaman bir alçıyla geçirdim.
Hemen ardından da, o sırada bir salgın olan el - ayak - ağız hastalığına yakalandım. Ellerimde çıkan siğiller canımı o kadar acıtıyordu ki, bırakın klavyede yazı yazmayı, elimi suyun altına sokup yıkamak bile canımı yakıyordu. Hastalık genelde çocukları vururken, artık o yorgunlukla vücut direncim nasıl yere yapışmışsa, ben de kapmışım hastalığı. Neyse ki evde başka hiç kimseye, özellikle de o sırada iki yaşındaki oğluma bulaştırmadan atlatabildim.
Yorumlar
Yorum Gönder