hunger games - mocking jay part 1

Katniss ve Peeta, Açlık Oyunları'nı iki defa üst üste kazanınca fakir mıntıkaların sevgilisi olmuştu. Ancak Başkan Snow, Peeta'yı ele geçirdikten sonra her gün televizyona çıkartıp sistemi savunan sözler söylettikçe, Peeta'ya duyulan sevgi kayboldu ve akabinde halkın gözünde hain oldu.


Halkın sevdiği birini alıp da ona o ya da bu şekilde halkın karşısında olduğu şeyleri söylettirirseniz, halkı istediğiniz şekilde yönlendiremezsiniz. Bu, algı oyunlarında ancak bir aceminin yapacağı bir hata olur. Zaten bakacak olursanız, bir strateji dehası olan Başkan Snow bunu en iyi bilenlerden biridir. Gördüğü fiziksel işkencenin izlerini taşıyan Peeta'yı her gün televizyona çıkartırken amacı halkı sistemin tarafına çekmek değil, kendisine karşı girişilen direnişte en büyük rakibi olarak gördüğü Katniss'e göz dağı vermek ve ona manevi işkence çektirmektir. 

Açlık Oyunları filmlerini ilk çevirmeye başladığımda, o dönemler moda olan kızlara yönelik kahraman filmlerinden biri olduğunu sanmıştım. Sonradan yanıldığımı gördüm. Bu film, konusu ve aktardığı mesajla diğerlerinden ayrılıyordu. Hikaye her ne kadar basit bir arena oyunu çevresinde dönüyor olsa bile, hem olayların gelişimiyle, hem de sadece seyirciyi eğlendirmek için perdeye yansıtılmış çizgi film kıvamındaki tiplerden çok daha derin işlenmiş karakterleriyle, vizyona giren çoğu filmden çok daha kaliteliydi bence.

Her şey bir yana, filmin uyarlandığı kitap, olayları Katniss'in ağzından birinci tekil şahıs olarak aktarırken, Açlık Oyunları filminin dış ses denen o ucuz hileye başvurmaması bile başlı başına takdire değer bir durumdur bence.

Öte yandan, filmin çevirisi, kitaptan uyarlanan çoğu filmde olduğu üzere, yine kısa bir zaman dilimi içinde bir yandan alt yazıları çevirip bir yandan da terim birliği olması açısından kitabını okumam gereken hummalı bir yarışa dönüştü. Kitapla film arasındaki farkları görmem açısından güzel bir fırsat olsa da, bu fırsatı bu kadar kısa bir zaman aralığına sıkıştırmak zorunda kalmak zordu elbette.

Ancak, kitabı her ne kadar filmin çevirisiyle terim birliği olsun diye okusam da, kitaptaki içime sinmeyen bazı çevirileri kullanmadım. Örneğin, kitapta "Capitol" olarak geçen şehir adını "Başkent" olarak çevirdim; zira oradaki Başkent'in adı, atıyorum bir Londra ya da Ankara gibi anlamını etimolojik olarak ayrıca incelemenin gerektiği bir yer değil, insanların doğrudan doğruya "Başkent" dediği bir yerdi.

Açlık Oyunları arenasını çevreleyen ve "force field"ı da, kitapta olduğu gibi "güç sahası" diye değil, "güç alanı" diye çevirdim, zira burada bahsedilen "field" yüzeydeki bir saha değil, o sahayı kapsayan kubbe şeklindeki bir alandı.

Ama öte yandan, benim uzun uzun "propaganda klibi" olarak çevirdiğim şeyin kitapta çok daha güzel bir şekilde "spot" diye çevrildiğini görünce, onu kullanmayı tercih ettim.




Yorumlar