queen of the desert

Bugünlerde fazlasıyla hareketli olan ve her geçen gün bizi biraz daha içine çeken sorunlu güney sınırlarımızın mimarı olarak bilinen Gertrude Bell'in hikayesini anlatıyor Queen of the Desert - Çöl Kraliçesi filmi. Gerçi, güney sınırlarımızın bu kadar sorunlu olması oradaki sınırları kimin çizdiğinden çok Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma hesapların hâlâ tamamlanmamış olmasından kaynaklansa da, biz bu kadını pek sevmeyiz buralarda.

Filmde çizilen portreye bakarsak eğer, bizim için hassas bir konu sayılan Orta Doğu topraklarında değil de, pek bir alakamızın olmadığı yerlerde, örneğin Güney Amerika'da falan geçiyor olsa, erkek egemen bir dünyaya karşı dik duruşuyla takdir edilebilecek bir kadınmış Gertrude Bell. Ama daha önce çeşitli vesilelerde de söylediğim gibi, biyografik filmlere biraz kuşkuyla bakmak lazım. Sinema filmleri, sırf seyircinin ilgisini o şekilde daha çok çekeceği düşünüldüğü için gerçekleri saygısızca eğip bükmekten çekinmez. Yani o yüzden çok da şey etmemek lazım.


Filmin sinema için alt yazısını çevirmek bana düştü. Diyalogları genel olarak kolay olsa da, filmde hiç eksik olmayan şiirler, özellikle Ömer Hayyam şiirlerinin çevirisi beni çok zorladı. Neyse ki elimde, Abdülbaki Gölpınarlı'nın 1950'den kalma Rubailer kitabı vardı da, en azından bulabildiğim Hayyam çevirilerinde ondan yararlandım; ama tabii bu da armut piş ağzıma düş bir işlem olmadı. En basitinden, İngilizcesini okuduğum şiirin kitaptaki karşılığını bulmak için bile oradaki yüzlerce şiiri birkaç kere taramam gerekti - ki bazen bulamadığım da oldu.

Örneğin şöyle bir dörtlük vardı:

With them the seed of wisdom did I sow
And with my own hand labored it to grow 
And this was all the harvest that I reaped
I came like water, and like wind I go.

Kitapta, bu dörtlükle tek benzer yanı son dizesi olan şu dörtlüğü bulabildim:

Bir müddet çocuktuk, hocaya gittik
Bir zaman talebeliğimizle övündük, neşelendik
Hasılı sözün sonunu bizden duy
Şu aleme bulut gibi geldik, yel gibi gittik 

Tabii bunu sırf son dizesi benziyor diye filmde bahsedilen dörtlüğün çevirisi olarak yorumlamak biraz abartı olacağı için aslı Farsça olan çevirinin İngilizce çevirisinin Türkçe çevirisini ben yaptım:

Bilgelik tohumlarını ektim
Kendi ellerimle büyüttüm
Tek hasadım da bu oldu
Su gibi geldim, rüzgar gibi giderim



Yorumlar