Bazen, birtakım teknik aksaklıklardan dolayı hızınızı fazlasıyla kesen işler gelir. Bazen, ilginizi çekmeyen, düpedüz sıkıcı olduğu için kendinizi bir türlü veremediğiniz işler gelir. Bazen de en kötüsü, gelen iş hem sizi yavaşlatan bir sürü teknik aksaklıkla doludur, hem de içeriği sizi hiç cezbetmez, ölümüne sıkıcıdır.
Neyse ki bazen de, Güldür Güldür gibi insanın yaparken keyif aldığı işler gelir de, herhangi başka bir işte olsa asla bu kadar keyif almayacağı için aslında ne kadar şanslı olduğunuzu hatırlarsınız. Gerçekten de Güldür Güldür'ün alt yazılarını hazırlarken kendime geldiğimi, önceki haftanın yorgunluğunu attığımı hissettim.
Bana gelen iş, muhtemelen yurt dışında çeşitli yapımcılara göstermek üzere hazırlanmış bir kolajdı. Çok konuşmalı ve kelime oyunlarından bir hayli beslenen bir yapısı olduğu için çevirmenleri oldukça zorlamıştır diye tahmin ediyorum; ama bu projede benim rolüm programı deşifre etmek ve alt yazılarını hazırlamak olduğu için, benim açımdan çok da keyifli geçen bir süreç oldu.
Ne yazık ki aynı süreç içerisinde Türkiye'nin gündemi pek de keyifli değildi. Özgecan Aslan'ın bindiği minibüsün şoförü tarafından vahşice öldürülmesini takip eden hafta başladım bu işe. Olayın kendisi yeterince sinir bozucu değilmiş gibi, vicdansızlıklarının tescilli belgesi olarak asıl suçlunun minibüs şoförü olacak o psikopat değil de kızın kendisi olduğunu söylemeye cüret edenler, ya da kendi yarım akıllarıyla kızcağızın Alevi kimliğinden yola çıkarak bu vahşette birtakım siyasi komplolar olduğunu ileri sürmeye kalkanlar, bu insanlık dışı vahşet karşısında duyduğumuz dehşeti daha da arttırdı. Ama neyse ki, toplumsal vicdanın sesi daha baskın çıktı da, dolaylı yoldan bile olsa böyle bir olayı destekler pozisyona düşenlerin sesi kısıldı.
Neyse ki bazen de, Güldür Güldür gibi insanın yaparken keyif aldığı işler gelir de, herhangi başka bir işte olsa asla bu kadar keyif almayacağı için aslında ne kadar şanslı olduğunuzu hatırlarsınız. Gerçekten de Güldür Güldür'ün alt yazılarını hazırlarken kendime geldiğimi, önceki haftanın yorgunluğunu attığımı hissettim.
Bana gelen iş, muhtemelen yurt dışında çeşitli yapımcılara göstermek üzere hazırlanmış bir kolajdı. Çok konuşmalı ve kelime oyunlarından bir hayli beslenen bir yapısı olduğu için çevirmenleri oldukça zorlamıştır diye tahmin ediyorum; ama bu projede benim rolüm programı deşifre etmek ve alt yazılarını hazırlamak olduğu için, benim açımdan çok da keyifli geçen bir süreç oldu.
Ne yazık ki aynı süreç içerisinde Türkiye'nin gündemi pek de keyifli değildi. Özgecan Aslan'ın bindiği minibüsün şoförü tarafından vahşice öldürülmesini takip eden hafta başladım bu işe. Olayın kendisi yeterince sinir bozucu değilmiş gibi, vicdansızlıklarının tescilli belgesi olarak asıl suçlunun minibüs şoförü olacak o psikopat değil de kızın kendisi olduğunu söylemeye cüret edenler, ya da kendi yarım akıllarıyla kızcağızın Alevi kimliğinden yola çıkarak bu vahşette birtakım siyasi komplolar olduğunu ileri sürmeye kalkanlar, bu insanlık dışı vahşet karşısında duyduğumuz dehşeti daha da arttırdı. Ama neyse ki, toplumsal vicdanın sesi daha baskın çıktı da, dolaylı yoldan bile olsa böyle bir olayı destekler pozisyona düşenlerin sesi kısıldı.

Yorumlar
Yorum Gönder