NİYAZİ GÜL DÖRTNALA alt yazı notları

Teknoloji bize her şeyi daha hızlı yapma imkanı veriyor. İşler, eskiden olacağını tahmin edemeyeceğimiz kadar çabuk hallediliyor. Bilgisayarların insanlardan daha hızlı ve daha doğru hesaplama yaparak gerçekleştirdiği işler bir yandan, ulaşım ve iletişimdeki hız bir yandan, hem iş hayatımız, hem özel hayatımız köklü değişiklikler geçiriyor.

Örneğin, kendi bulunduğum sektörden bahsedecek olursak, eskiden bir iş almak için toplu taşıma araçlarında en az iki saat geçirerek işi verecek olan stüdyoya gider, işi alır, orada laklağımı yapar, sonra gene iki saat yol çekerek eve varır, yorgun olduğum için o işe bakamaz, dinlenir, ancak ertesi gün işe başlardım.  Yani, yapmam gereken işi teslim almam bile koca bir iş günü kaybı demekti. Oysa bugün, yapacağım işler bana internet üzerinden gönderiliyor. İndirmem de sadece iki saat sürüyor.

Kaderin nasıl bir cilvesiyse, işte tam bu noktada insanın on binlerce yıldır dünyaya hükmetmesini sağlayan en önemli özelliği olan uyum yeteneği birdenbire dezavantaja dönüşüyor. Çünkü bu hıza alışıyoruz. Eskiden, normal şartlarda günde X birim iş yapma kapasitemiz varken bize X + 1 iş yükleniyorsa, şimdi normal şartlarda 5X iş yapma kapasitemize karşılık bize 5X + 5 iş yükleniyor.

Tabii bir de, bilgisayarlar ne kadar hızlanırsa hızlansın, bizim daha fazla zorlayamayacağımız sınırlar var. Örneğin, zamanında ne kadar kendimizi bu alanlarda geliştirmiş olursak olalım, klavyeye basma hızımızı, okuma hızımızı, hepsinden önemlisi de dikkatimizi verme yeteneğimizi belirli bir noktadan sonra geliştiremiyoruz. İşleri yapan makineler hızlanıyor. Bazen, o makinelerden standart gelen hizmet paketlerinin ötesinde faydalanmanın da yollarını buluyoruz. Ama o makineleri kullanan insanın temel özellikleri değişmiyor.

Sadece bireysel olarak biz değil, herkes aynı şekilde kendi sınırlarının uçlarında olduğu için, her şey eskisine göre çok daha hızlı yapılsa da, kapasite bir noktadan sonra doluyor, ve mecburen tıkanmalar yaşanıyor. Ve işte bu şekilde, acil iş kısır döngüsü hep devam ediyor.

Niyazi Gül Dörtnala filmi de bana böyle bir tıkanma döneminde geldi. Daha önceki bir blog yazısında ayrıntılarından bahsettiğim Foo Fighters belgeseliyle boğuştuğum ve bundan hiç de memnun olmadığım dönemde, yapımcıların kendilerine göre, ama özünde yukarıda anlattıklarımla ilişkili olduğunu tahmin ettiğim birtakım sebeplerle acil olarak istediği bir iş oldu. Benim görevim, benzer projelerin çoğunda olduğu gibi çeviri değil, filmin alt yazı çevirilerinin düzgün olmasını sağlamaktı.

Her ne kadar elimdeki işi bırakıp başka bir işe başlamayı sevmesem ve bunu verimli bulmasam da, o anki şartlar altında Niyazi Gül Dörtnala filmine başlamak benim için çok keyifli bir teneffüs oldu diyebilirim. Hem Ata Demirer'in hem de ona pek çok filmde eşlik eden Demet Akbağ'ın çok sevdiğim oyuncular olması, filmin mizahi tonu, net anlaşılır konuşmaları ve elle tutulur bir hikaye örgüsünün olması, yukarıda bahsi geçen diğer işe ara vermem ve akabinde işi komple başka birine devretmem için çok iyi bir gerekçeydi.

Yorumlar