Makroların, birtakım kelimeleri hızlı bir şekilde yazmaya yarayan kısa yol tuşlarından evrilip bir bilgisayar programı kıvamına ve esnekliğine kavuştuğu ilk günlerden itibaren, kafamda hep klavyeyi daha hızlı kullanmama yardımcı olacak bir makro yazma planı olagelmiştir. Sonuçta, tekrar gerektiren, elle yapıldığında çok zaman alan ve hatalara fazlasıyla müsait birtakım işleri makrolara devrederek çok büyük bir zaman kazanıyor olsam da, işin özüne, yani yazı yazmanın kendisine gelindiğinde limitler aşağı yukarı belli. Bir noktadan sonra parmaklar daha hızlı çalışmadığından, ya da belki, çok uğraşılsa biraz daha hızlı yazmak mümkün olsa bile kazanılacak marjinal zaman bunu elde etmek için gereken çalışma süresine değmeyeceğinden, fiziksel yetenek bağlamında daha fazla ilerleme kaydedemiyordum.
Öte yandan, makro yazmak için kullandığım araçlar giderek gelişirken kafamdaki makroyu yazmak en azından teoride giderek kolaylaşsa bile hiçbir zaman bu makroyu yazacak zamanı bulamadım. Ya da, bıçak asla kemiğe dayanmadı diyelim. Bunda, TypingAid adlı makro programcığını keşfetmemin de etkisi oldu.
TypingAid her ne kadar kafamdaki makroyla birebir örtüşmese de, çok büyük oranda işimi gördüğü için bunun bir tık ilerisinde bir şeyler yapan bir program yazmaya çalışmakla zaman kaybetmek istemedim. AutoHotKey script diliyle yazılan bu makro, önceden belirlenmiş bir listeye bakarak, bir şey yazmaya başladığınızda, o harflerle başlayan kelimeleri göstererek size seçenekler sunuyor. Yazmak istediğiniz kelime o seçenekler içindeyse onu seçiyorsunuz; yoksa kelimeyi yazmaya devam ediyorsunuz.
Burada işin püf noktası listenin en sık kullandığınız kelimelerle dolu olması ve gereksiz yere şişmemesi. Böylece hem program yavaşlamamış olur, hem de işinize yarayan kelimeler daha önce karşınıza çıkar.
Örneğin ben çevirilerimde "olduğunu" kelimesini çok sık kullanıyorum - ki bunu da bu makro dolayısıyla öğrendim zaten. Öyleyse, "old" yazdığımda "olduğunu" seçeneği "olduğumu" kelimesinde daha önce karşıma çıkarsa bu program daha etkin bir şekilde işime yaramış olur. Örneğin neredeyse hiç kullanmadığım "oldunuz" kelimesi seçenek olarak hiç çıkmasa bile istatistiksel olarak pek bir şey kaybetmemiş olurum, çünkü baktığımda "olduğunu" kelimesini "oldunuz" kelimesinden 200 kat daha sık kullandığımı görüyorum.
Peki tüm bunların Kara Bela filmiyle ne ilgisi var?
Türk filmleri, TypingAid makrosu için kullandığım listeye apayrı bir katkı sağlıyor. Film çevirisi yaparken kullandığım dil aşağı yukarı aynı olduğundan kullandığım anahtar kelimeler de aşağı yukarı aynı oluyor haliyle. Örneğin yukarıda bahsettiğim "olduğunu" kelimesini çok sık kullanmamın sebebi, yaptığımın eninde sonunda bir çeviri işi olmasıyla yakından ilgili.
İşte Türk filmleri, çeviri kalıplarından çıkarak listeme daha organik kelimeler kattığı için nazarımda çok değerli oluyor.
Ancak şunu da söyleyeyim, Kara Bela filminin kendisiyle ilgili söyleyebileceğim olumlu şeyler de galiba sadece bu kadarla sınırlı.
Bahsettiğim TypingAid programının nasıl bir şey olduğunu merak edenler şuraya bakabilir.


Yorumlar
Yorum Gönder