İş yükü olarak bir hayli yoğun geçen 2015 Kasım ayını, Cities of Light belgeselinin dört günlük çeviri maratonuyla bitirdim. Konu her ne kadar ilgimi çekse de ve her ne kadar son derece akıcı bir belgesel olsa da, değme çevirmenlerin "Kitap çevirdim." diye övünebileceği kalınlıktaki bu iş beni yordu. Hatta üşenmedim, arşivimden bulup çıkardım: 10975 kelimeymiş.
İspanya'daki İslam devletleri sürecini iki saate sığdıran, konuya ilgili bir seyirci gözüyle bakıldığında gayet ilgi çekici bir belgeseldi. Ayrıca, zamanında Akdeniz korsanlarıyla ilgili bir kitap çevirdiğimden, bir İngiliz amiralin gözünden yazılmış hikayelerini Türkçeye aktardığım o başarılı denizcilerin ortaya çıkmasına sebep olan siyasi süreci de öğrenmek benim için keyifli olmuştu.
Tabii, aradan geçen yıllar içinde ne çevirdiğim kitaptan ne de çevirdiğim belgeselden geriye aklımda fazla bir şey kalmadı. Ancak, o büyük denizcilerin, Müslümanların bütün İspanya'dan kovulmasını takiben Kuzey Afrika'da oluşan kaos ortamından doğduğunu, Müslümanların Avrupa'nın batı ucundan tamamen kovulmasının ardında yatan sebebin de, başlangıçta gelişmelerini sağlayan her kültürü kucaklayan anlayışı terk edip içine kapalı bağnaz bir topluma dönüşmeleri olduğunu hatırlıyorum.
Zaten, tuttuğum notlarda da, belgesele yorumcu olarak katılan Christopher Lowney'nin şu sözlerini bütün belgeselin özeti diye kaydetmişim:
Öte yandan, bu Christopher Lowney kimdir, hakkında daha fazla bir şey öğrenebilir miyim, diye araştırırken karşıma çıkan Wikipedi sayfası yasaklı olduğu için mecburen meşhur 0 eklemeli çözüme başvurmak zorunda kalmam, toplum olarak gittiğimiz yönün çok da isabetli olmayabileceğinin işaretlerini veriyor.
Belgeseli çevirirken, uykusuzluğu ve kahveye aşırı yüklenmemi saymazsak iyi kötü devam ettirdiğim Karatay diyetiyle 75,8 kiloya kadar düştüğümü görmek de o dönemin gündemi içerisinde güzel bir gelişmeydi benim için.
Son olarak da, "İyi de, kimmiş bu Christopher Lowney yani?" diyenler, şu bağlantıya tıklayabilir.
İspanya'daki İslam devletleri sürecini iki saate sığdıran, konuya ilgili bir seyirci gözüyle bakıldığında gayet ilgi çekici bir belgeseldi. Ayrıca, zamanında Akdeniz korsanlarıyla ilgili bir kitap çevirdiğimden, bir İngiliz amiralin gözünden yazılmış hikayelerini Türkçeye aktardığım o başarılı denizcilerin ortaya çıkmasına sebep olan siyasi süreci de öğrenmek benim için keyifli olmuştu.
Tabii, aradan geçen yıllar içinde ne çevirdiğim kitaptan ne de çevirdiğim belgeselden geriye aklımda fazla bir şey kalmadı. Ancak, o büyük denizcilerin, Müslümanların bütün İspanya'dan kovulmasını takiben Kuzey Afrika'da oluşan kaos ortamından doğduğunu, Müslümanların Avrupa'nın batı ucundan tamamen kovulmasının ardında yatan sebebin de, başlangıçta gelişmelerini sağlayan her kültürü kucaklayan anlayışı terk edip içine kapalı bağnaz bir topluma dönüşmeleri olduğunu hatırlıyorum.
Zaten, tuttuğum notlarda da, belgesele yorumcu olarak katılan Christopher Lowney'nin şu sözlerini bütün belgeselin özeti diye kaydetmişim:
Bence buradan çıkarmamız gereken en önemli ders, bir toplumun, farklı kültürlerden gelen bütün bireyler ortaya bir şey koyduğu zaman zenginleşeceğidir. Sadece "Benim toplumum, benim dinim, benim kültürüm bilinmesi gereken her şeyi biliyor." diye düşünmemeli.
Öte yandan, bu Christopher Lowney kimdir, hakkında daha fazla bir şey öğrenebilir miyim, diye araştırırken karşıma çıkan Wikipedi sayfası yasaklı olduğu için mecburen meşhur 0 eklemeli çözüme başvurmak zorunda kalmam, toplum olarak gittiğimiz yönün çok da isabetli olmayabileceğinin işaretlerini veriyor.
Belgeseli çevirirken, uykusuzluğu ve kahveye aşırı yüklenmemi saymazsak iyi kötü devam ettirdiğim Karatay diyetiyle 75,8 kiloya kadar düştüğümü görmek de o dönemin gündemi içerisinde güzel bir gelişmeydi benim için.
Son olarak da, "İyi de, kimmiş bu Christopher Lowney yani?" diyenler, şu bağlantıya tıklayabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder