Dublaj çevirisi yapmaya ilk başladığım yıllarda, işi kayıt stüdyosundan video kasetlerde alır, eve gelir, çeviriyi evdeki video oynatıcıda izleyerek yapar, sonra yine kayıt stüdyosuna gider, işi teslim eder ve varsa yeni iş alırdık.
Gelen işlerin büyük çoğunluğu metinsiz olduğu için çeviriye başlamadan önce filmi seyretmek, konuya, karakterlere ve filmin diline aşinalık kazanmak açısından çok önemliydi. Bu süreçte en büyük keyiflerimden birisi, çeviriye başlamadan önce çerezimi ve kolamı alıp filmi önceden seyrederken kendime küçük bir mola hediye etmek olurdu.
Video kasetleri illa ki çantamda taşır, çantam yoksa kargo pantolonumun ceplerine tıkıştırır, dışarıda, özellikle de mahallede elimde video kasetle dolaştığıma dair bir his uyandırmamaya gayret ederdim. Mahallelinin taşıdığım kasetlerin içeriğiyle ilgili gerçeklerle ilgisi olmayan birtakım dedikodular başlatmasını istemezdim; ama bu, konumuzla çok da alakası olmayan gereksiz bir ayrıntı tabii.
Aslında, çeviriye başlamadan önce yapacağımız işi önceden seyretmek çok faydalı bir alışkanlıktır; ancak, hızlı teslimatın kalitenin bile önüne geçen her şeyden önemli bir kriter olarak görüldüğü günümüzde, çoğu kez buna fırsat bulamıyorum. Ayrıca, gelen bazı işler korsana karşı koruma kaygısıyla önceden seyretmeye müsait bile olmayabiliyor.
Ancak, 31 Aralık 2015 tarihinde, Pride and Prejudice and Zombies filminin hem dublaj hem alt yazı çevirisine başlamadan önce, her nasıl olduysa işlerin kendi kendine yavaşladığı bir güne denk gelmesini de fırsat bilip, kendime bir güzellik yaparak tıpkı eski günlerdeki gibi yapacağım işi önceden seyretmeye karar verdim.
O günkü notlarıma baktığımda, öne çıkan iki başlık olduğunu görüyorum.
Biricisi, o sabah kar yağmış olmasıydı. Pencereden dışarı bakınca gördüğüm sokak ve sokağın karşısındaki apartmanlar hep karla kaplıydı. Soğuğunu, çamurunu, gelen doğal gaz faturasını vs. saymazsak, pencereden bakınca seyredilen kar manzarasını hep sevmişimdir aslında. Yani, kar severim aslında ama uzaktan.
O güne dair not aldığım bir başka başlık ise, Yeni Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya'nın umre ziyareti sırasında şaibeli sayılabilecek ölümüydü. Şimdi bu konulara girip kendimi gereksiz bir polemik içinde bulmak istemiyorum ama mevzuyu merak edenler şuraya bakabilir.
Ayrıca, o gün değil ama bir sonraki gün, yani 1 Ocak 2016 tarihinde Windows 10 işletim sistemine geçiş yaptım. Dolayısıyla da, Pride and Prejudice and Zombies, yani Türkçe ismiyle Aşk ve Gurur ve Zombiler, w10'da yaptığım ilk çeviri oldu.
Filme gelirsek: Eski günlerdeki gibi filmi önceden seyretmek suretiyle kendime hediye etmek istediğim molayı, filmin ilk yarım saatinin ardından, daha fazlasını seyretmenin telafisi mümkün olmayan bir zaman kaybı olacağı kanaatiyle sonlandırdım. Bilemiyorum, Karatay diyetine geçtiğim için filmi seyrederken abur cubur yememiştim, ayrıca yıllardır ağzıma kola sürmedim, belki onun etkisi olabilir.
Gelen işlerin büyük çoğunluğu metinsiz olduğu için çeviriye başlamadan önce filmi seyretmek, konuya, karakterlere ve filmin diline aşinalık kazanmak açısından çok önemliydi. Bu süreçte en büyük keyiflerimden birisi, çeviriye başlamadan önce çerezimi ve kolamı alıp filmi önceden seyrederken kendime küçük bir mola hediye etmek olurdu.
Video kasetleri illa ki çantamda taşır, çantam yoksa kargo pantolonumun ceplerine tıkıştırır, dışarıda, özellikle de mahallede elimde video kasetle dolaştığıma dair bir his uyandırmamaya gayret ederdim. Mahallelinin taşıdığım kasetlerin içeriğiyle ilgili gerçeklerle ilgisi olmayan birtakım dedikodular başlatmasını istemezdim; ama bu, konumuzla çok da alakası olmayan gereksiz bir ayrıntı tabii.
Aslında, çeviriye başlamadan önce yapacağımız işi önceden seyretmek çok faydalı bir alışkanlıktır; ancak, hızlı teslimatın kalitenin bile önüne geçen her şeyden önemli bir kriter olarak görüldüğü günümüzde, çoğu kez buna fırsat bulamıyorum. Ayrıca, gelen bazı işler korsana karşı koruma kaygısıyla önceden seyretmeye müsait bile olmayabiliyor.
Ancak, 31 Aralık 2015 tarihinde, Pride and Prejudice and Zombies filminin hem dublaj hem alt yazı çevirisine başlamadan önce, her nasıl olduysa işlerin kendi kendine yavaşladığı bir güne denk gelmesini de fırsat bilip, kendime bir güzellik yaparak tıpkı eski günlerdeki gibi yapacağım işi önceden seyretmeye karar verdim.
O günkü notlarıma baktığımda, öne çıkan iki başlık olduğunu görüyorum.
Biricisi, o sabah kar yağmış olmasıydı. Pencereden dışarı bakınca gördüğüm sokak ve sokağın karşısındaki apartmanlar hep karla kaplıydı. Soğuğunu, çamurunu, gelen doğal gaz faturasını vs. saymazsak, pencereden bakınca seyredilen kar manzarasını hep sevmişimdir aslında. Yani, kar severim aslında ama uzaktan.
O güne dair not aldığım bir başka başlık ise, Yeni Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya'nın umre ziyareti sırasında şaibeli sayılabilecek ölümüydü. Şimdi bu konulara girip kendimi gereksiz bir polemik içinde bulmak istemiyorum ama mevzuyu merak edenler şuraya bakabilir.
Ayrıca, o gün değil ama bir sonraki gün, yani 1 Ocak 2016 tarihinde Windows 10 işletim sistemine geçiş yaptım. Dolayısıyla da, Pride and Prejudice and Zombies, yani Türkçe ismiyle Aşk ve Gurur ve Zombiler, w10'da yaptığım ilk çeviri oldu.
Filme gelirsek: Eski günlerdeki gibi filmi önceden seyretmek suretiyle kendime hediye etmek istediğim molayı, filmin ilk yarım saatinin ardından, daha fazlasını seyretmenin telafisi mümkün olmayan bir zaman kaybı olacağı kanaatiyle sonlandırdım. Bilemiyorum, Karatay diyetine geçtiğim için filmi seyrederken abur cubur yememiştim, ayrıca yıllardır ağzıma kola sürmedim, belki onun etkisi olabilir.

Yorumlar
Yorum Gönder